Zweig hayatının son dönemlerinde başladığı, taslağı 1981’de gün ışığına çıkarılan ve yayıncısı tarafından tamamlanan Clarissa’da, 1902 yılından Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesine kadar geçen dönemde, dünyanın halini genç bir kadının gözünden anlatır. Avusturyalı bir subayın kızı olan Clarissa bir manastır okulunda büyümüş, eğitimini tamamladıktan sonra Viyanalı ünlü bir sinir hastalıkları uzmanının yanında çalışmaya başlamıştır. Lozan’daki bir kongrede barışsever Fransız öğretmen Léonard’la tanışır. Birbirlerine âşık olurlar. Savaş yüzünden ayrılmak zorunda kaldıklarında Clarissa hamiledir. Üstelik karnındaki bebeğin babası aynı zamanda düşmanıdır da. Milliyetçi bir histerinin kol gezdiği parçalanmış Avrupa’da bu bebeği doğurmak yalnızca kişisel bir karar değildir artık.
**
"Ben daha mütevazı sevinçlere alışkınım; çoğu zaman akşamdan bir kitabım olur, bir arkadaşım, güzel bir mektubum, biraz da müziğim. Aslında bunlardır benim mutluluk diyebileceğim şeyler.."
Clarissa, subay olan babası tarafından manastıra gönderilmiştir. Kendini dış dünyadan soyutlar ve sadece çalışmaya odaklanır. Bir gün babasının onu ve abisini aniden yanına çağırmasıyla hayatları değişmeye başlar. Clarissa geçen yıllar boyunca eğitimini tamamlar ve Dr. Silberstein’ın yanında asistan olarak çalışmaya başlar. Bir gün doktor onu gidemeyeceği bir kongreye gönderir. Kongrede Fransız öğretmen Leonard ile tanışır. Clarissa ondan etkilenmeye başlar ve aşk başlamış olur. Ama bir gün Avusturya'nın Sırbistan'a savaş açtığı haberi duyulur ve babası Clarissa'yı yanına çağırır. Bundan sonra Clarissa'yı zor bir süreç beklemektedir. Kendisi cephe de hemşire olarak çalışır ve Leonard'ı arayamamaktadır çünkü o ayrıca bir düşmanıdır da. Ve Clarissa bu düşmandan hamile kalmıştır. Acaba Clarissa aşkına kavuşabilecek mi? Onu ne gibi zorluklar beklemektedir ?
Stefan Zweig'ın son kitabı olan Clarissa da Zweig'in savaşa nasıl karşı olduğu görüyorsunuz. Özellikle Zweig bize savaşın acılarını, kaybolan hayatları ve mutlulukları, kişilerin ruh halinde olan değişiklikleri tüm açıklığı ile gözler önüne seriyor. Sonuna gelince o boşluğu hissediyorsunuz çünkü Zweig kitabın sonunu getirmeden intihar ediyor ve o boşluk siz de derin bir yara gibi kalıyor. Yine yeniden çok sevdiğim bir Zweig kitabı oldu. Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.
Yorumlar
Yorum Gönder