Kızıl - Stefan Zweig

Zweig gençlik dönemi yapıtlarından Kızıl’da öğrenim için Viyana’ya giden genç bir tıp öğrencisinin büyük kentin gerçekliğine uyum sağlama ve yetişkinliğe adım atma sürecini anlatır. Kendini birdenbire ailesinden uzakta soğuk bir odada yapyalnız bulan bu “çocuksu” genç adam, zamanla girdiği bunalımın etkisiyle hayallerinden, başlangıçta büyük bir hevesle sarıldığı tıp eğitiminden vazgeçme noktasına gelmiştir. Tam da o günlerde kızıla yakalanan ve yardımına ihtiyaç duyan bir kız çocuğu onu hayata geri çağırır… 1908 yılına ait bu anlatı, Zweig’ın daha o zamanlar çoktan bir novella üstadı olup çıktığının kanıtıdır adeta. Üstelik, yazarın sonraki yapıtlarında sıklıkla karşılaştığımız bir temanın peşine henüz kariyerinin başındayken düştüğünü; gaddar bir dünyada varoluşunu sürdüremeyecek kadar kırılgan insanların acılarını baştan beri dert edindiğini ortaya koyar.
**

"Hüzünle sevinç, umutla umutsuzluk hızla birbirine karşıtı, hayalleri gitgide daha karmaşıklaştı."


Viyana'ya okumaya gelen tıp öğrencisi Bertold Berger kendini buraya ait hissetmiyor. Bir süre sonra yan oda komşusu Avukat Schramek ile tanışıyor ve aralarında muhabbet başlıyor. İyi anlaştıklarını düşünürken Avukat ona "çocuk" diye seslenmeye başlıyor. Başlarda çok takmıyor ama Avukat kız arkadaşına da çocuk diye tanıştırınca Bergel daha da içine kapanmaya başlıyor. Yaşadığı bu yalnızlık duygusunu hiçbir şekilde üzerinden atamazken kaldığı odanın sahibinin kızının Kızıl hastalığına yakalandığı öğreniyor ve hayatı tekrar sorgulamaya başlıyor. Günlerce kızı iyileştirmek için her şeyi yapıyor Berger...



"Madem ben henüz dışarı çıkamıyorum, bari Bahar içeri gelsin"


Stefan Zweig yine küçücük kitaba büyük derin anlamlar katmış. Kalemi çok güçlü ve verilmek istenen mesajı çok iyi aktarıyor. Bu kitabı da aynen öyle oldu. Özellikle sonu beni derinden etkiledi ve Zweig yine şaşırtmadı. Eğer bir kitap arayışındaysanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim.

Yorumlar