Elveda Güzel Vatanım - Ahmet Ümit


Devletin derinlikleri, toprağın derinliklerinden daha karanlıktır.

1926 yılının o hüzünlü sonbaharı. Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, genç cumhuriyet ayaklarının üzerinde durmaya çalışıyor. O büyük altüst oluşun içinde bir adam: Şehsuvar Sami… Bir zamanların İttihat ve Terakki fedaisi, şimdilerin yorgun komitacısı. Şehsuvar Sami'nin etrafında dönen amansız bir entrika. Bir yanda kaybettiği ama hiçbir zaman yüreğinden çıkartamadığı sevgilisi Ester, öte yanda yaşanılan tarihsel bozgun… Kaybedilen bir ülke, kaybedilen bir şehir, kaybedilen bir hayat. Ve aklında hep aynı soru: Devlet mi kutsaldır, yoksa insan mı? 

"Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar." Kim söylemişti bu cümleyi hatırlamıyorum, ne yazık ki doğru… Doğru, lakin eksik. Ölüm, şehirlerimizi kaybetmekle başlar, vatanımızı kaybetmekle neticelenir.

Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi… Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan…

Vatanı olmayan insanın hayatı da olmaz. Evet, bir vakitler zihnim, kalbim bu fikirlerle doluydu. Şimdi? Şimdi bilmiyorum… 
**

"Şimdi farkına varıyorum ki, benim için bir tek vatan varmış, o da sensin... Seni kaybettiğim an da vatanımı da yitirmeye başlamışım..."


Kitap İttihatçılarla ilgili ve başkahramanımız eski İttihatçı Şehsuvar Sami'nin sevdiği kadın Ester'e yazdığı mektuplarından oluşuyor. Özellikle tarih bilgisi içeren kitapların böyle yazılması insanı okumaya daha çok çekiyor. Bu kitabı çok 
korkarak aldım çünkü tarih kitapları okumayı fazla seven bir insan değilim ama konu Ahmet Ümit olunca daha fazla dayanamadım ve okumaya başladım.


''Ama biz acıyla yaşamaya alışmışız, değil mi? Bir yanımız ağlarken,bir yanımız güler... Tabi ne kadar güler, orası belli değil. Çünkü ateş düştüğü yeri yakıyor.''


Benim Ahmet Ümit hayranlığımı,kitaplarını ne kadar çok sevdiğimi çevremdekiler bilir.Daha ilk sayfalardan o güzel sözleriyle beni kalbimden vurdu vurmasına ama zaman zaman bazı yerler de sıkıldım bu tarz kitaplara fazla alışık olmadığımdan. Bittiğinde eskiden öğrendiğim bilgilerin üzerine eklemeler yaptım en güzeli de buydu.


"Ayrılmıştık, hem de birbirimizi sevmemize rağmen, hem de aşkımız henüz bitmemiş olmasına rağmen. Sebebini elbette biliyordum, birlikte olmamız imkânsızdı elbette anlıyordum. Mesele aklın kabul ettiğini kalbe anlatmaktı. İşte onu beceremiyordum. Ayrılmıştık, lakin sen her zaman, her yerde yanımdaydın. Sadece dava arkadaşlarımla birlikteyken, zihnimi tümüyle vazifeme vererek senden kurtulabiliyordum. Çünkü kalp ağrısının tek çaresi her anının, her gününün dolu olmasıdır. Aklını sürekli olarak birbirinden mühim meselelerle meşgul etmelisin ki kaybettiğin sevgiliye dair hiçbir hatıra seni rahatsız etmesin."


Ahmet Ümit'in kitaplarını okuyanlar onun tarzının nasıl olduğunu,olay örgülerini vs bilirler. Cinayet üzerine işler romanlarını ve bir çırpıda okuyup bitirirsiniz. Eğer bu kitabı eski kitaplarındaki tarzına bakarak ve bir cinayet romanı olarak ele alırsanız çok çok sıkılabilirsiniz. Çünkü olayları tarih ile harmanladığı için daha çok tarih kitabı diye biliriz. Kitap için ne okuyun ne okumayın derim eğer tarih ya da Ahmet Ümit severseniz kesinlikle okuyun ama tarih sevmeyip ilk kez Ahmet Ümit okuyacaksınız sakın bu kitaptan başlamayın :) 


Yorumlar