"Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım."
Tarık Tufan'dan "hayat bu, her şey olur" diyen bir roman!
Şanzelize Düğün Salonu'nun "isimsiz" kahramanı bir aşk için evinden çıkıp savrulmaya başlayınca, kendisini daha önce hiç yaşamadığı türden şaşırtıcı ve bir o kadar da tuhaf olayların içinde buluyor.
Tarık Tufan sevilen üslubu, hakiki hayreti ve "acayip" kurgusuyla bizi ilgi çekici bir yolculuğa çıkarıyor. Kahramanın oradan oraya savrulmasıyla gelişen bu yolculuk bir yanıyla da insanın içine doğru uzanan bir arayış.
"Aşk bize kefil oluyor bir yerde. Kalan borcumuzu temizliyor. Borç dediğim, hayata olan borcumuz; iyi insanlara, deftere yazan bakkallara, az isteyince de çok veren lokantacılara, yaptığı yemekten bir kap da sana getiren komşu kadınlara olan borcumuz. Kalan son canımızı kendi elimizle almamıza mâni oluyor. Tesellimiz oluyor. İyi tarafından bakalım. İnsanları masum olduğumuza inandırabiliriz. Ya da insanları boş verin; Allah'ı inandırırız. Âşık adamın kötülüğü de aşkı kadar aşikâr olur. Ne varsa yüzümüzde var. Başka da bir şey yok. Bu!"
**
"Kapı vuruşlarından ölebilir mi bir insan? Ölebilir belki. Kapıya vuranlar aynı zamanda sizin yorgun kalbinize de vuruyorsa, göğüs kafesiniz paramparça olur ve kırık kaburgalarınız bir süre sonra aşırı baskıdan dolayı yavaş yavaş, acıtarak iç organlarınıza saplanırlar. Bu da ağır bir iç kanamaya sebep olabilir. Kapıyı açmazsanız ölürsünüz. Bazen açtığınızda da!"
Kitabın tanıtım yazısında da bahsedildiği gibi şeyh bir babanın oğlunun başından geçen olaylar anlatılıyor. Annesi öldüğü zaman dünyası başına yıkılan genç üniversite de bir kıza bağlanıyor. Gel gör ki kız ne onu o gözle seviyor ne de ona göre biri. Aşk ya bu her şeyi yaptırır insana bizim gence de yaptırıyor... Kız onu sevsin diye onun tarzında biri olmaya çalışıyor ama bu hiç kolay olmuyor ve bundan sonra ardı arkası gelmez bir sürü olay yaşanmaya başlıyor.
“Gece her şeyin üzerini örter, diye düşünür insan. Oysa gecenin örttüğünden çok hatırlattıkları vardır. Hatırlatırken sarstıkları, sarsarken suskunlaştırdıkları, suskunlaştırırken acıttıkları.”
Tarık Tufan ile tanışma isteğim canım @gulseirecler'in yorumu ve alıntıları sayesinde oldu.Zevklerine çok güvendiğim biri olduğundan yine beni yanıltmadı ve kitabı çok sevdim. Daha ilk sayfalarından cümlelerin altını çizmeye başladım. Romanda günlük konuşma dili kullanıldığından akıcı ve sürükleyici bir hikayesi var. Hikayeye kendini kaptırdın mı zaten kitabı bırakmak dahi istemiyorsun. Sinir olduğum tek bir kişi vardı o da Eda -kahramının sevdiği kız-. Bazen o kadar saçma hareketleri vardı ki kızın saçını başını yolmak geldi içimden :D
"O ‘’her şey değişti’’nin içinde kim bilir hangi anılar, hangi insanlar vardı… Orası oldukça karanlık bir yerdi. Orası, zamanla daha da kararmış ve artık gözün gözü seçemediği bir yerdi. ‘’ her şey değişti’’nin içinde, gidenler, bir daha dönmeyenler, ölenler, özlenenler, bir yara olarak orda öylece duranlar, yarım kalanlar, aldanmalar, tüketilenler, hayal kırıklıkları vardı.Her değişti ve eskide kalan iyi şeylerin bir daha gelme ihtimali de yok."
Özellikle sonu beni çok etkiledi diyebilirim. Eğer siz de günlük hayattan biraz sıyrılıp güzel bir kitap okuma arayışındaysanız bu kitabı okumanızı öneririm :) Mutlu günler...
Yorumlar
Yorum Gönder